144
aramızda konuştuklarımız
camdan
ben içerde o dışarıda
pencerenin kenarında
sus diyor ıslanacaksın
sus diyorum
ıslatacaksın
pencerenin kenarında
konuştuklarımız
akıp gidiyor aramızdan
ikimizde sırılsıklam
144
aramızda konuştuklarımız
camdan
ben içerde o dışarıda
pencerenin kenarında
sus diyor ıslanacaksın
sus diyorum
ıslatacaksın
pencerenin kenarında
konuştuklarımız
akıp gidiyor aramızdan
ikimizde sırılsıklam
yürürken hayaller kuruyorum
yol çok uzun ve zor yokuş yukarı
ya da
aşağı yukarı
belki de hayalperestim
hayaller kuruyorum
yolda peşimde
hayaller
yoldayım işte
dolmuş parası yok
yürüyorum
yürümek sağlılıktır yazıyor
reklamında aracın kenarında
yanımda sen yürüyorsun
senin kim olduğunu bilmiyorum
“sen” var mı?
ama sen diyebileceğim biri olman hayalini kuruyorum
yürürken
o zaman yoruluyor az da olsa
hayalim
yetişemiyor bana
bir otobüs durağında oturuyorum
bekler gibi yeniden yürümeyi
bazen bozulmuş para buluyorum
gülümsüyor turası
zenginlik bu işte
bulmak
diyor yazısı
üstelik
hayallik
bir yer satın alıyorum
yürürken
yolsuz
gidemeyeceğim
yürürken işemem gerek
ibadethane var
Paralı işemek
Beddua paçamdan akıyor
Hayaller işte
Yol bitiyor
Karnım aç
138
sevdiğinden aldığı
elinde kırmızı gülüyle ve gülüşüyle
utangaç dudaklı
koşuşturan bir kadın gibiydi sabah
ben yürürken
seni kavuşturacak durağa
nisan’lı yağmur dediklerinden
geçiyordu
aniden
düşler kuruyordum ter içinde
bahar bulduğum bir yaprakta
alnıma çarpan dalından
bir de gevrek kokuyordu
güneş
o sıra
parkta
salıncakta sallanırken çocuk
saçları tükürükle taranmış
annesinin
elleri sımsıkı zincirler de
peşimden geliyordu gölgesi
Gün uzar gider
Güneşin altında akşama kadar
Böylece
Üstelik renksiz
bir duvar aslında
aramız
gökkuşağı gibi yakın gibi uzak
aramızda sessiz
anlamadım anlamadığını
dokunamadığımızdan renklere ve
konuşamadığımızdan sessiz
siyah sessizdir
beyaz gelene kadar
hep dokunmak istediğindir yaşamıma ve
ördüğündendir istediğin duvarı
iyi karıştırıldığından değil harcı
sağlam olmaz dokunmadığından
çay kaşığından bir yüzük
gümüş değil şekerli
karıştırmak için değerli
kenarında
naparsın
gölgene edersin utanmadan
avuç avuç gökyüzü
ağlarsın utanarak
ibadet dediğin aynada
kızarmaktır yanak yanak
söyleyemediklerimi yada söylemeyeceklerimi
yazarım kırmızıyla
dayanır duvar arsız
Dudak rengiydi öpemediğim söz
Dudağından kalan iz
Dudağımdan dünya yarattığım
polis gelir boyutçu sadık karanlık
ben duvara yaslanmışım
hem de mahcubiyet şakağıma sıkılmış
susarım
hem de itiraf edemediğim aşk
sorguda aleyhime ayna
bir kez baksan görürsün kendini
kendimde
kolay her şey senden yana
önceden yargılı
karamsar giyimli gece sorar
nedir bu duvar
aramızda ki
açığa çıkmasın yaramız
boyutsuz severim ve
hayallerimde dünya duvarsız
her yere düştüğümde ellerimde zafer
yoksa nasıl kalkardım ellerimin üzerine
bir de çok yaşadım senden önce sandığım
ya da sinmişsin gölgesine benden sonrasının
aldandığım
tüm siyah boyaları kullandım
bitsin diye gölgeler
hatta üşürsün
bir kenarına duvarın
sığınırsın
söz edemediğim sevgimi
yakarken sen
ellerini hep sevdim
uzat kıvılcımlarıma
taşlar dökülür gözyaşı gibi
toz toz duvar kalır
üstelik renksiz
bir duvar birde
bir türlü esmez rüzgar
ben olmadığında varım
olduğunda yok olmamak için
aramızdan duvar yıkılsa
altında kalsa dünya
bugün kimse aramadı
bugün kimsenin aramadığı günlerden
o kadar çok ki
bugün demekle hiç kimseden söz etmiyorum
hiç kimse demekle her günden söz ediyorum
üstelik yorgunum
kimse aramadı
ama hiç kimseden iyidir
belki uyurum
kimsesizlik iyidir hiç kimseden
hem rüya görürüm
hem
kimsesiz rüya olmaz
denizin ortasındayım
bir de güneş var
oda batıyor yanıbaşımda
iki saat önceydi martı geçeli
zaten yalnızdım
yaşlanırken dalgalardan
zaman
elleri arkadan bağlı
düşüncelerdeyim
aynadaki insanla tanış
dudak renkli heyecanının yaktığı
artık sessiz sözcüklerim örtbas ediyor
kızarmış gülümseme gibidir
ya da kızarmış
kimse aynadaki
yoksa söylerdim
karmaşayı aklımdaki
dolaşırken sen
sildikçe yakınlaştı
fışkırırken dudaklarımdan kan
kendime
ne kadar da güvenmiştim
bir ceylan susamıştı eğildi
sözcüklerime
öptüğünü sandım
ocakta kahvenin taşması
tökezlemek düz yolda
arada bir sis vardı külleşiyordu rengi
yıldızın düşmesi başıma
dilediğimde seni
davul buluştuğunda kaderciyle
çalar dengi
bir gece zamanı
yani karanlık olduğunda işte
aslında hiç gelmediğinde
birbirini yakalayamayan dalgalar
gibiydi bizdeki sevgi
hatta öpüştüğünde
çalıçırpımda ateşöcekleri
karıştırmamdı gece gündüzü
belki
Öğle üzeriydi
Üzerinde güneş vardı çamın
Üzerinde iken çam
Güneşi göremezdi mantar
Gölge üretirken çamın dediği
Cesaret dediğin korkunun korkuyu yenmesidir
Ve mantar da gölge yaparken
Oradan geçene